1 Ekim 2004 Cuma

ASSOS DİNLETİLERİ

Siz de bizim gibi gazetelerde okumuşsunuzdur,yazboyu,çeşitli kıyı yerleşimlerinde Yaz Şenlikleri düzenlendi.
Aslında Behramkale’nin Midilli’ye bakan yamacında şimdi artık iyice ortaya çıkarılmış bir açıkhava tiyatrosu var,ama eskiden önemli bir ekin merkezi olmuş bu küçük köy şimdi artık ancak arasıra düzenlenen dar kapsamlı toplantı ya da şenliklere kucak açabiliyor.
Arkamızda büyük kuruluşların parasal desteği de olmadığından,Assos’ta adına yakışan bir şenlik düzeleme olasılığımız yoktu elbet;bunun üzerine,yaz dinletilerini ufacık taş evimizde gerçekleştirdik,kendimiz için.
İlk dinletiyi Rostropoviç verdi,Bach’ın insanı zargır zangır titreten Çello Süitleri’ni çaldı yıldızlı,dingin göğün altında.
Ertesi akşam,Kiril Kondraşin yönetimindeki orkestra eşliğinde,Schumann’ın Op.129 Viyolonsel Konçertosu’nu yorumladı;inanılmazdı.
Sonraki dinleti daha da sıradışıydı:güzeller güzeli Emil Gilels,Herbert von Karajan yönetimindeki orkestra eşliğinde,Beethoven’in 3.Piyano Konçertosu’nu yorumladı.Gilels’i ilk,İstanbul Şenliği’nde,Konak Sineması’nda dinlemiştik Sevil’le ;koca orkestra beyaz perde için yapılmış daracık sahneye binbir güçlükle sığışmış,yönetici ve yorumcu gidip gelirken tam anlamıyla cambazlık yapmıştı.Neden o yıllarda AKM salonları bu dinletilere kapalıydı da Aydın Gün’cük o hamama razı olmak zorunda kalmıştı bilemiyorum.
Onu izleyen de en az bu kadar görkemliydi:Rudolf Barşai yönetimindeki Bournemouth Orkestrası,Çaykovski’nin 2.Piyano Konçerto’sunu çaldı;piyanoda Peter Donohoe,kemanda Nigel Kennedy,çelloda Stevan İsserlis vardı.
Piyano dinletileri düzenlenince Alfred Brendel’i çağırmamak olur mu?o da Heinz Walbert yönetimindeki Viyana Halk Orkestrası’yla geldi,Beethoven’in Re bemol 2.Piyano Konçertosu’nu çaldı.Sözün gerçek anlamında soluk kesiciydi.
Derken bir de baktık,bütün şenlik düzenleyicilerinin yıllarca ardında koştukları Vladimir Horowitz yanından ayırmadığı özel piyanosunu kapmış gelmiş;Rahmaninof’un Etüdlerini çaldı bize.
Üflemeli çalgılardan yoksun kalmayalım diye,Gilbert Johnson,Haydn’ın Trompet Konçertosu’nu,Pierre Pierlot Obua Konçertosu’nu,Jean Pierre Rampal de Flüt Konçertosu’nu yorumladılar;tadına doyulmazdı.
Bir akşam bir de baktık,karşımızda ünlü gitarcı Göran Sölscher;Bach’ın en tanınmış yapıtlarının gitar uyarlamalarını yorumladı.
Gitar sayfası açılmışken,Paco di Lucia’sız olur mu?Birçok akşamımızı o süsledi dipdiri gitarıyla.
Derken yine inanılmaz gerçekleşti,İstanbul Şenliği’nde ancak 200 milyon verebilenleri dinlediği Cecilia Bartoli çıkageldi,Rossini,Mozart ve Donizetti’den Eski Çağ Havaları’nı yorumladı inanılmaz,doyulmaz sesiyle.
Şaşırtı sürüyordu,şenliklerin paylaşamadığı ünlü bariton Dmitri Hvorostovski de,onun gibi beş para almadan,hem de iki akşam üst üste konuğumuz oldu;ilkinde,aralarında hepinizin bildiği Kalinka’nın da bulunduğu Rus halk şarkılarıyla opera aryalarını;ikincisinde Çaykovski ile Verdi’nin çeşitli operalarından aryaları seslendirdi Valery Gergiev yönetimindeki Rotterdam Filarmoni Orkestrası eşliğinde.
Ne yazık ki oda müziği topluluklarını çağırmayı unutmuşuz;o yüzden Tgyzanof-Zabovnikof-Druzhinin-Şirinski’den oluşan dörtlüden Beethoven’in ünlü Op.59 Yaylı Çalgılar Dörtlüsü’yle yetinmek zorunda kaldık.
Ardından caz akşamları başladı,çok şükür Miles Davis nereye gitsek,bizimle gelir;her akşam başka bir uzunçalarını çaldı bize:Kind Of Blue,İspanya Parçaları,AranjuezKonçertosu,My Funy Valentine,Porgy ile Bess falan.Bilmiyorum kederli çığlıkları Lesbos Adası’na ulaştı mı?ama bizi kıyım kıyım doğradı hazdan,kederden.
Bir de baktık,Kızılderili Bilge Dave Brubeck,ünlü saksafoncusu Paul Desmond’un elinden tutmuş geliyor;düşgücümüzü kaptığı gibi bizi Meksika’ya,Meksiko’daki bir açıkhava tiyatrosuna uçurdu;yerel sanatçıların da katılımıyla,Bravo Brubeck adlı pilağındaki parçaları çaldılar;oradakilerle birlikte alkıştan yeri göğü inlettik,uçtuk,arındık.
Brubeck gelir de Modern Caz Dörtlüsü durur mu?onlar da tüyden hafif yorumlarıyla pek çok akşamımızı şenlendirdiler.
Pekinel kardeşler,Jacques Loussier Üçlüsü eşliğinde Bach’ın yapıtlarını yorumladılar.
Sonra sıra ses sanatçılarına geldi:Odetta,Miriam Makeba ve Belafonte,aynı biçimde gönüllü olarak,Amerikan ve Afrika halk şarkılarının şimdi artık hiçbir yerde işitilmeyen,adı bile unutulmuş güzelim örneklerini yorumladılar.
Bizim dinletiler,Filiz Ali ile Aydın Gün yönetimindeyken dünyanın en seçkin dinletilerine kucak açan CRR Salonu’nun şimdiki karman çorman izlencelerine benzemiyordu şükür.
Anadolu’dan sesler bölümünde Ali Ekber Çiçek ile Davut Sulari,çoğu kendi yapıtlarından oluşan dinletilerle bizi kendimizden geçirdiler.
1980 yozlaşmasından önce TRT radyolarında yurdumun güzelim türkülerini saygıyla,sevgiyle söyleyenlerden büyükçe bir küme,geçmişten çıkıp geldi,gecelerimize tat,haz,soylu incelik kattı;kimler yoktu ki aralarında? Aziz ve Ramazan Şenses,Āşık Daimi,Mine Yalçın,Saadet Yılmaz,Cemile Cevher,Kadınlar Korosu,Bağlama Takımı,Neriman Altındağ Tüfekçi vb.
Tıpkı Miles gibi,Ruhi Su da ayrılmaz yoldaşımızdır.
Yayınlanmış çalışmalarının çoğunu çalıp söyledi bizim için.Ekin İdi Oldum Harman,Aman Of,Barabar,Uyur İken Uyardılar,Çocuklar-Balıklar-Göçler,Beydağı’nın Başı falan.
Ruhi’ciğimiz yalnız gelir mi? elinden tutup yazgıdaşı Sümeyra Çakır’ı da getirdi;ve zaman zaman ikisi,zaman zaman Dostlar Korosu’nu da yanlarına alarak,Dostlar Tiyatrosu’nda verdikleri unutulmaz dinletiyi,El Kapıları’nı,Semahlar’ı bize yeniden tattırdılar. bize;korkmayın,Sabahın Sahibi Var,dediler bütün dünyanın üstüne çöken karanlığa teslim olmayalım diye.
Kısacası,insanlığın müzik birikiminin en seçkin örnekleriyle geçti yazımız; bizi böyle oluşturan,daha önemlisi böyle kalmamıza izin veren rastlantı-gereklilik dizisi’ne sonsuz teşekkürler.

*

Yazımız,Özgün-Önder Tokuç çifti ile Özge’nin dışında,Ayşe Meral ile eşi Kartal’ı kazandırdı bize.
Ayşe Meral benim iletişim ağı arkadaşım;Sevil’le benim canımı yakan ya da sevindiren bütün konularla yakından ilgili güzelim Anadolu kızı;ne zaman önemli bir konuya değinsem,ne zaman sarsıcı bir olay yaşansa,Ayşe’den öfkeli,bilinçli bir ileti gelir;uyarıları belli aralıklarla sevgili Deniz Som’un köşesinde de boygösterir.
Ama tanışmıyorduk;Behram’da,Temmuz ortalarında bir gün,Doğu Perinçek’in Altınoluk’ta konuşacağını haber verdi,siz de gelin,hem katılalım,hem tanışalım,dedi.Ancak benim kanbasımcım,sıcaklarda dolaşmaya izin vermiyor;doğal olarak arabamız da yok.Dolayısıyla buluşamadık.
Onlar taşıtlı;Ağustos’ta bir akşamüstü,Behram’ı gezmeye geldiklerinde uğradılar,avlumuzda kucaklaşıp söyleştik.
Meğer gençliklerinden beri Aydınlıkçı,devrimciymişler;o kadar ki,Kartal,İşçi Partisi’nin adayları arasındaymış son seçimlerde.Tok sesli,coşkulu,inançlı.
Ah ne güzeldi bu aydınlık insanları kucaklamak!
Demek artık birçok yazımızı geçirdiğimiz,en sevgili dostlarımızın,Ruhi Su ile Sıdıka Su’nun,Baykurt’ların yaşadıkları Ören’de yeni can dostlarımız var;ne mutlu!

*

Benim yaşımdakiler,68 Mayıs’ında,Paris sokaklarında,kızlı oğlanlı gençlerin en önünde yürüyen birini çok iyi anımsarlar:dünyaya iki anlamda da şaşı bakan Sartre.
Enerjinin cansızdan canlıya dönüşmesini masallardan arıtılmış olarak açıklayan iki büyük ustadan,Marx’la Freud’dan,hele onları kaynaştıran Wilhelm Reich’tan haberi olmadığı ya da kafası almadığı için,bir avuç gencin kaldımları sökerek,taşları yığarak,oraya buraya fırlatarak,dükkân camekanlarını indirerek,arabaları devirip yakarak anamalcı düzensizliğin amansız soygununa son vereceğini;bunun için hani şu ünlü işçi sınıfı’nı heveslendirip eyleme katacağını sanıyor,bunun için sabah akşam yürüyordu.
Oysa anamalcı düzensizlik önlemlerini çoktaaan almıştı,sürdürüyordu:çalışmayı bin bir parçaya bölüp emekçilerin bilinçlenmesini,örgütlenmesini,yeni bir dünya düzeni kurmak üzere somut bilgiler edinip eyleme geçmesini önleyen çarklar her akşam bütün dünya iletişim araçlarıyla her eve yerleştiriliyordu.
Nitekim,Paris’te ya da Prag’da bir süre yürüyüşten,kırılan kafalarla kollardan,akan kanlardan sonra,yerleşik düzen yerli yerine oturdu-o günlerde en ön sırada yürüyenler de,olağan akış gereği,düzensizlik içinde yağlı kuyruklar kaptılar,işadamı,vekil,temsilci oldular;yanılsamayı,dolayısıyla sömürüyü sürdürmek üzere,şimdi dinsel-kavimsel ayrılıkları kaşıyıp körüklüyorlar.
68’de,bir geri bıraktırılmış-sömürüler ülke çocuğu olsam;ardımda Mustafa Kemâl’in apaydınlık devrimi bulunsa da,etkileşim sonucu ben de bu yanılsamaya umut bağlayanlardandım sanırım;ama uyku uzun süremedi,Guevera düşünün ardından,Allende yumruğu indi hepimizin tepesine:o zaman dünyanın hiçbir toplumunda demokrasinin D’sinin bulunmadığını;eskiden atadan oğula geçen siyasa-parasal erkin seçim oyunlarıyla,aynı şeyi değişik sözcüklere bulayarak anlatıp uygulayan siyasal partilerle yürütüldüğünü acı acı görmeye başladım.Hele 80’lerde önce Polonya’da,ardından Ankara’da yürürlüğe konan oyunlardan sonra,döndürülen dolap,can gözleri körelmemiş olanlar için,açıkça ortaya çıktı.
Türkkaya Ataöv’ün geçen gün Cumhuriyet’te yayınlanan yazısını okudunuz mu bilmem?döndürülen dolapların,dolayısıyla bilginin ana kaynağında yaşadığı,can gözü de açık kaldığı için,başta ABD,bütün G 7’lerde yürütülen seçim dizgesini açık seçik bir kez daha özetledi:hani şu bizim çöpe atılan oylara bile gerek kalmamış:bilgisayar,beğenilmeyen oyları saymıyor,siliyormuş.
Anamalcı düzensizlik,başındaki bir avuç çılgının aldığı önüne geçilmez kararlarla,bütün insanları leminglere çevirmek üzere:kimse arkamızdan kovalamasa da,büyük bir hevesle uçurumun başına koşup aşağıdaki kayalıklara atlamaya hazırız.
Bakalım evren anamızın mantığı bizi bu yoldan çevirebilecek mi?

Adam Sanat, Ekim 2004, s.225

1 yorum:

  1. Güvenilir bahis sitesi mi arıyor sunuz? O halde sizi güvenilir bahis vip sitesi ile tanıştıralım. Yüksek oranlar için siteye kayıt ol fırsatı kaçırma.yüksek oranlı bahis sitesi

    YanıtlaSil