1 Temmuz 2004 Perşembe

MEHMET ÖZ’ÜN SÖYLEYEMEDİKLERİ

Tülin Sertöz’ü bana sinema-sanat yoldaşım Mehlika Baş tanıttı,çektiği bir belgeseli haber vererek;belgeseli izledim,kasete çektim.Sonra üzerinde dura dura yeniden izledim.
Belgeselde tanıtılan kişi,Mehmet Öz adlı bir cerrah;insanların yüreklerini ya da damarlarını değiştiriyor.Babası Mustafa Öz de cerrahmış;bütün çocuklarını okutmuş bir köylünün oğullarından biri.İşin başında,çocukları olduğunda,150 lira aylık alıyor;tek odalı,tek yataklı bir evde yaşıyorlar;Mehmet ancak aralarında yatıyor,başka yatak yok.
Sonra sanırım Amerika serüveni;epey sıkıntılı geçen yılların ardından,şimdi artık bilmem kaç dönümlük bahçeli bir evde oturuyorlar.Ayrıca İstanbul’da deniz kıyısında bir yalıları da var.
Mehmet belli ki çok çalışkan,çok hırslı;her alanda birinci olmak istiyor,çoğu kez de olmuş.
Cerrahlık yaparken,insanı,yaşamını da düşünmüş,düşünüyor;insanlara değmek istiyor;bunun için yoga yapıyor,Batı tıbbının dışındaki sağaltım yollarını da merak etmiş,incelemiş.
Kimi zaman karşıma öyle hastalar geliyor ki,daha yürekleri durmadan ölmüşler;en küçük bir merakları,yaşama sevinçleri kalmamış,diyor;tepeden tırnağa haklı.Ben yüreklerini değiştirdikten sonra,yaşama daha sıkı sarılmalarını,bir amaç uğrunda koşup savaşmalarını istiyorum;bunu başaranlar daha sağlıklı,daha mutlu oluyor,diye ekliyor.
Ah talihli Mehmet ah!
Senin şimdi günde bilmem kaç saat çalışarak kaymağını yediğin ülke,onun başındaki bir avuç gözü dönmüş-doymaz canavar bütün dünyayı,üzerindeki insanları öyle bir duruma düşürdü,düşürmeyi sürdürüyor ki,bu söylediklerin sözün gerçek anlamında kandırmaca!
İnsanlar usa gelecek gelmeyecek bombalarla kavrulurken;sağ kalanlar çöplüklerde bir lokma ararken amaç,merak sözkonusu olabilir mi gözümün bebeği?
Yoga yapmak,doğabilimdeki son buluşları bilmek yeter mi bugünü mutlu,yarını umutlu kılmaya?
Bak ne diyor senin sanırım hiç dinleyemediğin bir halk türkümüz:
Yüz yıl sel gelse oymaz
Bir gün gam oyan yeri.
Mehmet de,anası babası da insan kardeşlerinin gamlarını yoketmeyi hiç düşünmemişler galiba;hem onlara,hem hepimize ne yazık!
*
Can dostlarımdan Mehtap Kardaş,son çalışmalarını Ürün’de sergiledi;Günay Pesen’in çalıştırdığı galeriye açıldığından beri bir türlü gidememiş,sevgili öğretmenim Mehmet Pesen’inki de aralarında,hiçbir sergiye katılamamıştım;kısmet Mehtap’aymış.
Mehtap’ı Bakraç Taksim’deyken açtığı sergiyle tanımıştım;o günden beri içten bir sevgi saygıyla bağlıyım.Bu kez çalışmalarına daha yakından,daha dikkatle baktım;minyatüre kendi aydınlık,çağdaş kişiliğini yansıtmış.
Ürün,sözün gerçek anlamında bir bahçe köşesinde;benim yazı çıkana dek korkarım yolunuz düşmemiş olacak;ne yazık!o sıradışı resimleri göremeyeceksiniz.
*
Sevgili Adnan Binyazar,Can Yayınları’nın bastığı Ölümün Gölgesi Yok’u yollamış.
Adnan’cığım yine yaşamından yola çıkmış,bu kez canının parçası Filiz Binyazar’ın yıldızların arasına dönüşünü ele almış;şöyle bir karıştırdım da,sanırım en tutkulu,en acı şiirini yazmış.
Duyarlı,içten şiir sevenlere duyuruyorum.
*
Mehlika Baş’la filmleri,baleleri paylaşmaya sonunda başlayabildik.
Geçen gün ona Béjart’ları,Roland Petit’leri çektim;ve Roland Petit’nin “Proust’un yapıtıyla yaşamından esinlenmiş” baleyi çekerken,üstünde dura dura,dikkatle yeniden izledim:Proust’un bildiğiniz özelliğinden dolayı,hem ayrı,hem karşı cinsler arasındaki seviyi,tutkuyu yansıtma biçimine tam anlamıyla hayran kaldım.Bu kadar soylu,arı,yüce sevi şiiri az gördüm.
Bale seviyorsanız,Béjart’la Petit’nin yapıtlarını mutlaka edinip kendinize şölen çekin;o arada ya bir çanak taktırın,ya da Digitürk’e abone olun;bu iki büyük ustanın yapıtları orada gösteriliyor çünkü.
*
Antik Galerisi yine önemli bir sergi düzenledi:Burhan Uygur’a Saygı.
Tevfik,iyi bir çalışmayla,doyurucu bir güldeste derlemişti;tek eksik Vesile’ydi;neden gelmediğini,gelemediğini sormadım;ayrıca Cihat Aral,Yusuf Katiboğlu gibi Burhan dostları da yoktu.Ama böyle bir dünya oldu,herkesi,her şeyi bir araya getiremiyoruz.Ne yazık!
*
TRT,bilmem kaçıncı kez,Baba’yı gösteriyordu geçen akşam.
Özellikle Marlon Brando,Robert de Niro gibi yetenekli oyuncular yüzünden bayıldığımız filme gelip geçerken baktığımda,hep:Aile,ailenin onuru,öç,hesabını görme sözleri ediliyordu.
Tıpkı ünlü sığırtmaç filmleri gibi,bu kıyım filmlerinde de Hollywood,dolayısıyla Pentagon,temel öğretisini durmadan yinelemiş,beyinlere çakmış:Amerika’nın çıkarlarından,o arada Corleone Ailesi’nin çıkarlarından daha üstün bir şey yoktur;dolayısıyla,bu uğurda her şey,herkes harcanabilir,harcanmalıdır!
Ee,o zaman bizim gibi saftorikler neden hâlâ şaşıyor acaba kafalara çuval geçirilmesine,kurşun sıkılmasını,yapılan bin bir türlü işkenceye?Düzen’in mantığı bu değil mi?
Güney ya da Kuzeydoğu’daki töre öldürümleri korkunç,ilkel! Ama Corleone Ailesi’nin bitip tükenmeyen kıyımı onur!
Afiyet olsun hepimize!
*
Irak’ta,Filistin’de kan gövdeyi götürüyor,dünyanın öbür iki devinden,hem de sözümona solcu,devrimci (?) devinden,Çin’le Rusya’dan tıs yok!
Geçen gün iletişim ağından son İsrail kıyımının görüntüleri geldi;tamam,ben de göreyim elbet;ama kimsenin bunları Moskova’daki,Pekin’deki uyuyanlara,bile bile susanlara ulaştırmaya gücü yetmiyor mu acaba?Ya da bizim kablolu yayındaki gibi,geldikleri anda herkes uzun mu zıplıyor?
İnsanlık,bu hâliyle canlı kalmayı hak etmiyor!
*
Gözümden kaçmış,Nilgün Şarman getirdi,okudum;Hürriyet gazetesi,Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin liseli gençler arasında yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını özetlemiş:neyi merak ediyorlar,nasıl yaşıyorlar,nasıl giyip eğleniyorlar,ne kadar harçlık alıyorlar,tasarıları ne?
Buna göre,günde 3-4 saat çalışıp ortalama 200 yoklama sorusu çözüyorlar.Öğretmenlerini kendilerini geliştirmemekle suçlayıp yaşlanmış buluyorlar.En çok spor(%27,6) en az belgesel(%l6.8) izliyorlar.En çok müzik dinliyor(%60.5),televizyon izliyor(%30.2) ya da spor yapıyorlar(%22.5).%82’si köşe yazısı,%55’i spor sayfası okuyor.Batılı klasik yapıtları ancak %2.7’si okuyor;ünlü Türk yazarlarına yılda 1-2 kez vakit ayıran %62.%58’i ekinsel-bilimsel yayınların kapağını bile açmıyor.%62’si ezberci eğitimden yakınıyor.Uğraşlarını öncelikle kendileri seçmek istiyor.%4.7’si e az bir kez uyuşturucu kullanıyor.Aralarında ruhsal çöküntü geçiren %35.
Resmi ve söyledikleri yayınlanan gençler arasından yalnız ikisi siyasetle ilgili soruya yanıt vermiş;Işık Lisesi’nden bir oğlan,kedisini en çok Recep Tayyip’le Doğu Perinçek’in güldürdüğünü söylüyor.
Ne acıklı değil mi? Birinci,bütün geleceğini karartan masallar anlatıyor,delikanlı gülüyor;ikinci,başına geçirilen karartma çuvalını çıkarmaya,ona oynanan oyunları göstermeye çabalıyor,ona da gülüyor:eh,demek ki güle oynaya köleleşecek!
Bu delikanlı mikrobiyoloji okumak istiyor,hele Kanada’da olursa kaymaklı kadayıf sayacakmış.
Siyaseti daha ciddiye alan,dahası başbakan olmak isteyen bir İmam Hatipli delikanlı;henüz kimseyle öpüşmemiş,e çok cep telefonu alınınca sevinmiş,derslerini,ailesini,dinini önemsiyor.
Bu genç daha alçakgönüllü,burada,hukuk okumayı tasarlıyor.Bitirip meclise girerse,sıradışı bir kilimli islam savunucusu olur
Demek ki küresel sığlaşma bütünüyle gerçekleştirilmiş!Ne kadar sevinsek azdır!
*
Siz de benim gibi saptıyor musunuz bilmiyorum,1989’da Berlin Duvarı’yla birlikte SSCB’nin çöküp dağılışından beri,başta Amerika,anamalcı-sömürücü dünya Marx’ı,Engels’i,Lenin’le Mao’yu rahat bırakır oldu;buna karşılık,AB’ye katılışımızın kurumsal ve kuramsal olarak geri çevrildiği günden bu yana,ülkemize gelen irili ufaklı bütün sözcü ve gözcüler,başbakanlar,kıçbakanlar,örgüt başkanları,arabulucular,arabozucular tek bir kişiye sürekli saldırmaktalar:Mustafa Kemâl Atatürk.
Hangi gerekçeyle olursa olsun,hangi konuda öğüt vereceklerse versinler,birinci istek ve koşulları:”Atatürk’ün ve öğretisinin artık tarihe gömülmesi”.
Üstelik gelenler değişik uluslardan,değişik siyasal görüşlerden ve örgütlerden de olsa,tek bir merkezden (hangisi acaba?) buyruk almışlar gibi,hiç aksatmadan bunu istiyorlar.
Düşünüyorum da,en az iki yüzyılın korkutucu simgeleri Marx’la Engels’i bile bir yana bıraktıkları hâlde,neden Atatürk’e böyle amansızca,hırsla saldırıyorlar?
Oysa Atatürk,o iki ünlü kuramcının,ya da Moskava ve Pekin’deki uygulayıcıların tersine,sınıfsal bakışı aşmış;bütün insanları,insanlığı,dahası canlı cansız bütün küresel varlıkları kapsayan koruyucu,kollayıcı bir sevgiyle kucaklamıştı dünyamızı.Demek bütün öbür öğretilerden,kuramlardan daha tehlikeli bu:ya tutarsa,ya insanlar kafalarına sokulmuş,bin bir hünerle ayakta tutulmaya çalışılan düzmece masallardan kurtulur,ırk,renk,din,ulus,sınıf ayırımı gözetmeden kucaklaşmaya kalkarlarsa? Silahlar,savaşlar,uyuşturucular kime satılacak o zaman?
Demek ki Mustafa Kemâl Atatürk’e sımsıkı sarılmak,ülküsünü,özlemini gerçekleştirmeye çalışmak yalnız bu topraklardaki insan-barışseverlerin değil,bütün dünyadakilerin görevi olmak zorunda.
Bakalım bu sınavdan nasıl çıkacak onca uygarlığın kalıtçısı Anadolu halkı ve bütün insanlık?
*
Liseli her şeyi birbirine denk genci kıkır kıkır güldüren Doğu Perinçek’in dergisi Aydınlık’ın bu haftaki sayısı da,her zamanki gibi,insanı hüngür hüngür ağlatacak yazılarla doluydu.
Perinçek’in başyazısı,yurdumuzdaki korkunç bir hukuk utancasına değiniyordu:yakından izleyenler biliyordur,İşçi Partisi’nin yayın örgeni Ulusal Kanal,2003’ün Eylül’ünden beri,kablolu yayından atılmış durumda;yürürlükteki bütün yasalar,arada verilen bütün yargısal kararlar göz göre çiğnenerek,kanala hakkı verilmiyor,kablolu yayına döndürülmüyor.
Doğu,bunları bir kez daha özetledikten sonra,yürütmenin baskısıyla hukuku,adaleti ayaklar altına almaya razı olan Ankara’lı yargıçları (?) görevden çekilmeye çağırıyor.Daha çok çağırır!
Hani öyküyü bilirsiniz:haksızlık yapmaya kalkan astığı astık kestiği kestik buyurgana sıradan yurttaş demiş ki: Berlin’de yargıçlar var!
Hayır,orada da yok artık.Kanıtı mı?Bize her gün insan hakları,demokrasi dersleri veren Almanya’da,90’lı yılların sonlarından bu yana,bütün hukuk kurumlarının,yargıçların,savcıların gönüllü işbirliğiyle,bizim dini büsbütün örgüt ve kişiler şu anda işbaşında bulunan parti yararına camilerde,kahvelerde çuvallar dolusu para toplamış;size faiz değil helâl kâr payı vereceğiz demiş;sonra yurt içinde gözümüzün önünde batırılan bankalar gibi, marklar,eurolar buharlaşmış.
Dergide bunun da belgeleri var;ama ne Berlin’de,ne Ankara’da yargıç kalmadığından,hesabı dünya ötesi yargıya kalmış!
Küresel mafyalaşmanın boyutunu görüyorsunuz değil mi?
Bu çürümenin sürebileceğine,bu korkunç bataklıkta canımızı koruyabileceğimize soyguncular yürekten inanıyorlar elbet;peki ya siz?


Adam Sanat, Temmuz 2004, s.222